Basına ve kamuoyuna…
Kamu Emekçileri ve Tarih, Satış Sözleşmesine İmza Atanları Affetmeyecektir!
Partili cumhurbaşkanından azar yiyen, bu azarın gereğini anında yerine getiren ve 2018’in ilk altı ayı için %0,5lik artışa anında ekoseli ceketini ilikleyen Memur Sen başkanı öngörülerimizi bir kez daha haklı çıkarmıştır.
Şeffaf bir şekilde kamuoyu önünde yürütülmesi gereken müzakereler kapalı kapılar ardında sürmüş, Çalışma Bakanı her altı aylık dilim için %3,5 öneren ikinci bir tekliften bahsetmiştir. Neyse ki Cumhurbaşkanı devreye girip Memur Sen Başkanını 3,5 o(a)lmaktan kurtarmıştır.
Peki, bu zaman aralığında Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile ne görüşülmüş, nasıl bir pazarlık yürütülmüştür? Bu ikinci teklif neden kamuoyundan gizlenmiştir?
Bir kez daha görülmüştür ki evrensel değerlere uygun gerçek bir toplu pazarlık süreci yürütmekten çok uzak, kapalı kapılar ardında kirli pazarlıklarla bir süreç işlemiştir.
Bir önceki toplu sözleşmede üzerinde çalışılma yürütülmesi kararlaştırılan maddelerde bırakın ilerleme sağlamayı, bu konuların takibini dahi yapmayan yandaş konfederasyon, geçmişte imza atılan maddeleri de yeni dönemin kazanımı gibi sunmaktan geri durmamaktadır. 2015 en düşük kamu emekçisinin 960$ olan maaşı 2017 yılında 790$ olarak bu durumu en net şekilde ortaya koymaktadır. Çalışma bakanlığının ikinci teklifine Memur-Sen başkanı Ali Yalçın; “Toplu sözleşme masası, adil olduğumuzu, kalkınmakta olduğumuzu deklare etme aracıdır. Bütün bunlar üzerinden, teklifimizi masaya taşıdık. Masanın karşı tarafından gelen teklif, adil Türkiye dönemine değil, aciz Türkiye dönemine ait. İşveren heyetinin teklifi, kalkınan Türkiye döneminin değil, IMF'ye borçlanan Türkiye döneminin teklifidir. Hükümetin bize sunduğu teklif güçlü Türkiye'nin değil, kendi içine sinmiş Türkiye devrinin yansımasıdır. İmza atmamız istenen teklif, büyük Türkiye'nin değil, hevesi düşük, hedefi küçük Türkiye'nin, sessiz devrimler gerçekleştiren Türkiye'ye, sessizce kabuğuna çekilen Türkiye devrine uygun tekliflerdir. Biz eski Türkiye defterini sadece siyasi zeminde değil, fikri zeminde değil, akli ve ahlaki zeminde değil, mali zeminde de kapattık. Kamu işveren heyetinin de bizimle aynı tavır içerisinde olmasını bekliyoruz” diyordu. Şimdi Memur-Sen başkanı Ali Yalçın’a şunu sormak istiyoruz. İmza attıkları toplu iş sözleşmesindeki zam oranları hangi dönem Türkiye’sine aittir?
“5 milyon kamu çalışanı ve emeklisi olmak üzere 20 milyon kişi bu süreçten mutlu ayrıldı” diyen yandaş konfederasyon başkanı yanılıyor. Kendisi iktidarı memnun ettiği için mutlu olabilir. Fakat emekçiler öfkeli, emekçiler haklarının gasp edilmesine, sefalet ücretine mahkûm edilmeye, güvencesiz çalışma dayatmalarına karşı oldukça öfkeli.
Kendisini ‘emek tarafı’ olarak tanıtan Memur Sen başkanı hükümetin teklifinin hemen ardından yaptığı açıklamalarla, cumhurbaşkanının Rabia işaretini işaret fişeği bilip gece yarısı sözleşmeyi emekçilerden kaçırıp attığı imzayla ancak iktidar tarafı olabilir.
KHK’lar ile grev hakkının ve grevlerin engellenmesini hedeflediklerini söyleyen “milletin adamından” icazet alan konfederasyon başkanı bir kez daha satış sözleşmesinin ortağı ve tarafı olmuştur. KHK’ları, KHK’larla gerçekleşen haksız, hukuksuz ihraçları onaylayan, emekçilerin başında Demoklesin Kılıcı gibi sallanan ve iş güvencesini tamamen yok eden KHK rejiminden iyileştirme bekleyen bir yapı sendika değildir, olamaz!
Vergi dilimi adaletsizliğinin sürdüğü, hedeflenen ve gerçekleşen enflasyon arasındaki farkın açıldığı, geçmiş kayıplarımızın hiçbir şekilde karşılanmadığı bir ortamda yapılan artış hiçbir şey ifade etmemektedir.
KESK’i sadece masadan değil, işyerlerinden, alanlardan uzak tutmak için her türlü hukuksuzluğun devreye sokulduğu bu son “toplu sözleşme” sürecinde, sendika olmanın asgari koşullarını dahi taşımayanların kamu emekçilerinin temel sorunlarına çözüm üretmekten ne kadar uzak olduğu bir kez daha teyit edilmiştir.
Bu süreç, KESK olarak en başından beri karşı çıktığımız, gerçek evrensel toplu sözleşme sistemi ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, tekli sendikal rejimin ve siyasal iktidarın son sözü söylemesinin dayatıldığı “Türkiye Tipi Toplu Sözleşme Sisteminin” iflas ettiğini bir kez daha ispatlamıştır.
Ülkenin kamu emekçilerinin ve emeklilerinin grev hakkının yasal güvence altına alındığı, sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açan, konfederasyon ve sendikaların demokratik bir şekilde temsiline imkân tanıyan evrensel gerçek toplu sözleşme sistemine olan ihtiyacının yakıcılığını ortaya çıkarmıştır.
Bu ülkenin kamu emekçileri, emeklileri sadaka değil, emeğinin karşılığında onurlu bir ücret, onurlu bir yaşam talep etmektedir. Ve bunu fazlasıyla hak etmektedir. Yoksulluk sınırına uzak, açlık sınırına yakın bir yaşam mücadelesi sürdürmeye terk edilen kamu emekçileri ve emekliler kimseden sadaka ya da fedakârlık değil, hakkı olanı istemektedir.
Emekçiler haklarını, OHAL ve KHK rejimine sırtını dayamış, emekçilerin hakkını gasp etmek için bu rejimi kullanan, bütçe fazlalarından sadece emekçilere pay ayırmayan, iş güvencesini tamamen ortadan kaldıran iktidarın önünde ekoseli ceketini ilikleyenlerle değil, gerçek bir sendikayla alabilirler.
Bunun için KESK olarak sendikalı, sendikasız tüm kamu emekçilerini insanca yaşamaya yetecek ücret, güvenceli çalışma ve güvenli gelecek için verilecek mücadelede yan yana omuz omuza olmaya çağırıyoruz.
Tüm kamu emekçilerini, insanca yaşanacak ücret, herkes için iş güvencesi, OHAL ve KHK rejiminin kaldırılması, tüm ihraçların aynı kadro ve unvanları ile göreve iadesi, emeğin özgürleşmesi için verilecek mücadelede emeğin gerçek tarafında yer almaya çağırıyoruz.
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ! YAŞASIN KESK!
Diyarbakır KESK Şubeler Platformu