ENTELEKTÜEL KİME DENİR
Her kavram düşünce ve olgunun bir sözlük anlamı bir de birey ve toplumda yarattığı farklı yaratımı vardır. Tanımlamaların neye göre yapıldığıyla ilgili çerçevenin resmi ideolojilerle paralellik gösterdiği apaçık ortadır. İşte resmi tanımlamalarıyla entelektüel kavramı Zekasını ve analitik yetisini mesleği gereği ya da şahsî amaçlarına erişmekte kullanan kişi. Kapsamlı bilgi ve birikim gerektiren soyut konularla derinlemesine ilgilenen kişi. Mesleği, mal ve hizmet üreten diğer meslek gruplarından farklı olarak, fikir ve bilgi üretmek ve/veya yaymak olan kişi (akademisyenler, bilim insanları vb).[2] Edward Said otuzar dakikalık bölümlerle konferansta sunduğu entelektüellik üzerine yaptığı konuşmalardan derlenen kitap, derinliği ve sorgulayıcı yönü ağır basan bir ders niteliği taşır. Kültür ve sanat konularında uzman kabul edilen, bu konulardaki bilgisi birikimi kültürel bir otorite olmasına olanak sağlayan ve toplum karşısında çeşitli konularda değerlendirmeler yapan kişi. Ancak bu tanımların da ötesinde derin bir yaşam algılayışı hissettiren , itirazı olan ret eden öteki olan evrenseli de aşan son yüzyılın bilgelerinden Edward Said, entelektüeli öncelikle otorite ve iktidara hizmet etmeyi reddedişiyle, sonra da milliyeti, dini geleneği ile arasına koyduğu mesafe ile tanımlıyor. "Artık kişinin evinde, kendini evinde hissetmemesi bir ahlâk meselesidir" diyen Adorno'yu yankılayarak entelektüeli metaforik bir sürgün, bir evsizlik konumuna yerleştiriyor. İktidarların normlarıyla entelektüellerin normları hiçbir zaman uzlaşmaz. Uzlaşma olursa artık mesele bir entelektüellik duruşundan çıkmış müritlik normuna girmiştir. Son günlerde Türkiye’de yaşananlar tam da sorunun bir entelektüellik mecrasında olduğu buna dokunmanın bir ahlak meselesi ve kişisel onur taşıma noktasına varmıştır. Entelektüelin görevi krizi evrenselleştirmek, belli bir ırkın ya da ulusun çektiği acıları daha geniş bir insani bağlama oturtup bu deneyimi başkalarının acılarıyla ilişkilendirmektir Sartre’yi Sartre yapan özellik onun Fransa’nın Cezayir politikasına da Vietnam’a da karşı çıkmasıdır. İktidarın uygulamalarına dur diyen entelektüelleri "terörize ederek etkisizleştirmeyi amaçlayan", doğrudan doğruya "vatan hainliği" ile damgalayacak kadar pervasızlaşan bir zihniyet iyice egemenliğini kurmuş durumda. Milliyetçi ve dinsel fanatizm kendisinden başkasına düşüncesini ifade etme bir yana, yaşama hakkı bile tanımıyor. Edward Sait bir düşünce insanıdır. Entelektüel paradigması metafizik tutkunun, çıkar gözetmeyen adalet ve hakikat ilkelerinin etkisiyle yozlaşmayı mahkum ettikleri, zayıfları savundukları, kusurlu veya baskıcı otoriteye meydan okudukları zaman kendileri olurlar. Sınıf çıkarları, milliyetçilik, dalkavukluk ve dinsel fanatizm bir entelektüelin en çok uzak duracağı hastalıklardır. Entelektüel kamu adına bir iletiyi, görüşü, tavrı, felsefeyi ya da kanıyı temsil etme, cisimleştirme, ifade etme yetisine sahip olan bireydir. Bu rolün özel ayrıcalıklı bir boyutu vardır ve kamunu gündemine sıkıntı verici sorular getiren dinsel dogma üretmektense bunlara karşı çıkan kolay kolay hükümetlerin veya büyük şirketlerin adamı yapılamayan devamlı unutulan ya da sumen altı edilen insanları ve meseleleri temsil etmek için var olan biri olma duygusu hissedilmeden oynanamaz. Entelektüel bunu evrensel ilkeler temelinde yapar. Tüm insanların dünyevi güçlerden ve ülkelerden özgürlük ve adalet konusunda doğru dürüst davranış standartları beklemeye hakkı vardır. Entelektüelin temsil edimleri, kuşkucu angaje, kendini dur durak bilmeksizin akli sorgulamaya ve ahlaki yargıya adayan bir tür bilince yaslanan faaliyettir. Bu da bireyi sürekli tetikte olmaya zorlar. Dili iyi kullanmayı bilmek ve dile ne zaman müdahale edileceğini bilmek, entelektüel eylemin iki temel özelliğidir. Entelektüel bir hayat temelinde bilgi ve özgürlükle ilgili bir hayattır. Bir entelektüel gemisi battıktan sonra karada değil karayla yaşamayı öğrenen birine benzer. Amacı küçük adasını sömürgeleştirmek olan Robinson Cruose değil, olağanüstü durumlar yaşadığı duygusunu hiç kaybetmeyen ve bir bedavacı, fatih ya da yağmacı değil de her zaman bir gezgin geçici bir misafir olan Marko Polo’dur. Entelektüelin temsil ettiği şey heykelimsi bir put değil, bireysel bir iş bir enerji, kendi dili ve toplumu içinde bir dizi meseleyi bir taraf alarak, açık bir biçimde kendisine dert edinen inatçı bir güçtür ki bu meselelerin hepsi de son kertede aydınlanma ve özgürleşmeyle yani özgürlükle bağlantılıdır. İster batıda olsun ister batı dışında entelektüele yönelik asıl tehdit ne akademiden ve varoşlardan ne de basının ve yayın evlerinin insanın kanını donduracak ölçüde ticarileşmiş olmasından gelir. Gerçek anlamıyla entelektüel Kendini tamamen hükümetin siyasi hedeflerine, büyük bir şirkete kafaları aynı biçimde çalışan profesyonellerden bir loncaya teslim etmiş bir memur ya da işçi değildir. Halbuki gerçek entelektüel laik bir varlıktır. Her ne kadar entelektüeller yüce şeyleri ya da nihai değerleri temsil ettikleri iddiasında olsalar da entelektüellerin şu içinde yaşadığımız laik dünyadaki etkinlikleriyle başlar ahlak: ahlakın nerede ortaya çıktığı kimin çıkarlarına hizmet ettiği, tutarlı ve evrenselci bir etikle ne ölçüde uyuştuğu , iktidar ile adalet arasında nasıl bir ayrım yaptığı, kişinin seçimleri ve öncelikleri hakkında neler söylediğidir önemli olan. O hep iflas eden tanrıların entelektüelden talep ettikleri sonuçta sadece müritleri ve düşmanları tanıyan türden bir mutlak kesinlik, bütüncül dikişsiz bir gerçeklik görüşüdür. Wirginia woolf, kadınlara bir oda verilmesi ve yeterli koşulların oluşturulması durumunda entelektüel yaşamın lideri konumuna varacağını ifade etmiş ancak bugüne değin zafer kazanmış kim varsa bugün iktidarda olanların yere serilmiş olanların üstünden geçiren zafer alayıyla birlikte yürümektedir. Kadınlar yazamaz aklı bazı şeylere ermez gibi safsatalara karşı wolf bir kitap yazacağım erkeklerin anlayamacağı kadar zor olacak. Kasvetli ve anlaşılması kolay olamayan kendine ait bir oda eserini yazar. Günümüzde kapitalist düzen kendince politik ekonomik ve yaşamın diğer farklı alanlarında bir takım uzmanlık alanları örerek yeni bir tanımlamalarla entelektüel kavramının içini boşaltmıştır. Özellikle o kanaldan o kanala koşan sözde stratejik uzmanlardan diyetisyenlere varana dek yaşamımızı kendilerince dizayn etme arayışı içindedirler. Ancak tarihten ve dünyadaki örneklere baktığımızda entelektüeller hep öteki hep ezilen ve tüm iktidarlara muhalif bir duruşla cephe oluşturmuşlardır. Entelektüellerin entelektüeli Edward Said’in hayat hikayesine bir göz atalım. Amerikan vatandaşı Hıristiyan Filistinli bir baba ile Lübnanlı Hristiyan annenin Filistin'de dünyaya gelmiş iki çocuğundan biridir. Doğu'nun Batı tarafından (ve Batıda) temsili konusunu, dönemin ünlü şarkiyatçı yazarlarının metinlerini kaynak olarak kullanıp analiz ettiği ve yorumladığı ("Oryantalizm") isimli kitabı ilk olarak 1978 yılında yayımlandı. Said'in -akademik bir dal olarak da nitelenebilen-şarkiyatçılık konusunu ele alışındaki titizliğini ve incelediği metinler üzerindeki uzmanlığını bir araya getirdiği bu temel eser birçok teorisyen için bu konuda çığır açmıştır. Günümüz post modern kültür teorilerine geçişten önce, modernliğin eşliğinde kapitalizm ve emperyalizmin kök salma sürecine dair de önemli fikirler barındıran eser (Türkçe dahil) birçok dile çevrilmiştir. Said, bu temel eseri dışında klasik müzik üzerine yazdığı kitaplarla ve Filistin meselesine değindiği sayısız makaleleriyle de tanınır.
Hakim TURAY
Kitap Okuma Atölyesi