Yahudi kökenli, varlıklı bir ailede doğmuş olan zweıg,ın küçük yaştan itibaren ciddi bir eğitim alması bir çok dili öğrenmesi ve neredeyse tüm dünyayı dolaşma şansına sahip olması onun olgusal tipolojik algı yöntemlerini ve derin psiko-sosyal çözümlemeleri ustaca kullanmasında temel etkili argümanlar olduğunu söyleyebiliriz. Zweıg, eserlerinin büyük bölümünü viyana’nın görkemli tepesine kurulu manzaralı bir odada yazdı. 1933’ de Hitler’in Yahudilere karşı başlattığı Faşizm dalgasından en çok etkilenenlerden biridir. Evi basıldı kitapları toplatılıp yakıldı. Baskılara dayanamayarak Londra’ya yerleşme kararı aldı. Edebiyat ile sanatın diğer alanlarını kendisi için yaşam ritüeli ve kaynağı olarak belirledi. Nazilerin insanlık için yarattığı tehlike konusunda ‘’ Çok büyük felakete sürükleniyoruz. Edebiyatımız yok olacak. Eğer o yok olursa yaşamın anlamı kalmayacaktır.’’ İfadelerini kullanmıştır. O dönemde Montaigne baskı, zulüm ve faşizm dalgasına karşı özgürlüğü aramaya çalışırken; Zweıg ise edebiyatın yok olmasına seyirci kalamayacağını, Nazilerin bu düzeni kalıcı hale getireceğini bunun için de edebiyatsız yaşamaktansa ölümü tercih ederim ile cevap vermiştir. Uzun öykülerin yazarı Zweıg, ruhsal, toplumsal veya farklı nedenlerle intiharı seçen ünlü yazarlar Mayakovski, Jack London, Wirginia Wolf, Hemingway, Sadık Hidayet ve daha ismini sayamadığımız önemli sanat insanları gibi sonsuzluktaki yerini almıştır. Farklı alanlarda eserlerini okuduğumuz Stefan Zweıg’ın en ilgi çekici eserlerinden biri de Satranç öyküsüdür. Çok ince bir kitap olmasına karşın, beyin sınırlarımızı zorlayan ve adeta satranç desenli yatak örtüsüyle düşüncelerimizi saran, patolojik bir durum yapıtıdır. Santranç Hitlerin Viyanayı işgali ile birlikte elindeki gizli evraklardan dolayı bir odada hapis hayatı süren Dr. B ile köylü Mirco Czentovic ve petrol zengini Mc Connor adında kahramanlar etrafında gelişen olaylarla şekillenir. Hikaye New York’tan Buenos Aires’e yolculuk yapan bir deniz vapurunda başlar. New York’tan Buenos’e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e, ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı Dr.B oyun sırasında kendini tutamayarak oyuna karışır. Dr.B arasında bir müsabaka organize edilir. Müsabaka başlamadan Dr B. kitapta hikâyeyi anlatana satrancı nasıl öğrendiğini bildirir. Aylarca hücre hapsine kapatılmışken, bir sorgulama öncesi bekletildiği odanın duvarında asılan montun cebindeki satranç kitabını çalmayı başarmıştır. Satranç tahtası ve taşları yoktur. Ancak, önce ekmek hamurundan yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle belleğinde oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çikar. Bu tutkusu yüzünden sinir krizlerine beyin ağrılarına da yakalanır. Bunun üzerine kafasında yeni partiler icat eder ve şizofrenik tarzda partileri sinir krizi geçirene dek kendi kendine karşı oynamaya başlar. Sonunda hapisten salıverilmiştir. Gemide yarım kalan satranç şampiyonluğunu kazanır. Dr B’ nin bir odaya kapatılması, zamanını geçirecek nesnelerin elinden alınması onu yıldırmamış, aksine insanın en güçlü silahı olan yalnızlığı zihinsel notalarla operaya dönüştürmeyi başarmıştır. Tam da günümüz coğrafyasında yaşananları ve kitapta anlatılanlarla ilgili izleyenler için bir iki örnek sunalım. Abderrahmane Sissako’nun yönettiği ‘’Timbuktu’’ adlı filmde gerici dinci bir gurup kasabayı zorla ele geçirir. Orada sigara içmek müzik dinlemek ve top oynamak yasaklanır. Bu küçük kasabada yaşayan gençler uzun denemeler sonunda top olmadan, hayali bir topun peşinden koşup futbolu tam da kurallarıyla oynamaları yasağın sadece fiziksel olduğunu gösteriyordu. Benzer şekilde Serge Bramly'nin romanından uyarlanan ‘’Sade’’ adlı film, sadizmin kuramcısı olarak bilinen Marquis Sade'nin hayat hikayesini anlatıyor. Ateizm inancı ve aykırı yazılarından dolayı bir süre hapishanede ağır işkence görür. Bir tiyatro eseri yazmaya çalışır ancak sürekli olarak engellenmeye çalışılır. Sırasıyla kalem, boya ve kanla devam eden yazma sürecini yasaklara aldırış etmeden tamamlar. Tarih, bireyin kendi içinde kurguladığı ve yaşamayı arzuladığı özgürlük tutkusuna karşılık hiçbir gücün, rejimin ve duvarın engel olmayacağını sayısız kez ortaya koymuştur
Hakim TURAY
Kitap Okuma Atölyesi